“Tarım yalnızca on iki bin yaşında.
Uygarlıklar yaklaşık altı bin yıl öncesine dayanıyor. Eğer insan varoluşunun
bütününe 24 saatlik bir gün diye baksaydık, tarımın ortaya çıktığı zaman
öğleden sonra 11.56, uygarlığın ortaya çıktığı zaman da 11.57 olurdu.”
Parça da uygarlıkların Latin Amerika da, Ortadoğu da ve Asya da gelişme gösterdiğine değinilmiş. Ve yine kendimi tekrarlarcasına aynı soruyu soruyorum: Neden bu uluslar bir bölümün zenginleşmesi için feda edildi? Batı uygarlığı karnını neden kanla doyurdu? Küresel çapta büyümenin altında yatan uygarlıkların kalıntıları olabilir mi?
“İki yüzyıl öncesine kadar tarihin bütününde
egemen olan toplum türlerini ortadan kaldıracak ne olmuştur? Bu sorunun yanıtı
sanayileşmedir.”
Sanayileşme dendiğinde aklımıza büyük
üretim aşaması geliyorsa onun evrimsel süreci bireysel üretime, lonca
tezgâhlarına ve fabrikalara dayanır. Sanayileşme insanlığın başına belamı, vefa
mı getirdi cefa mı bilinmez ama birinci ve ikinci paylaşım savaşlarının nedeni
olarak gösterebiliriz sanayileşmeyi.
Burada Cecil Rhodes’in 1895 te,
kendi görüşlerini anlattığı bir parçaya değinmek istiyorum:
“ Dün East-End’deydim (Londra’da bir işçi
semti), işsizlerin yaptığı bir toplantıda bulunum. Ateşli söylevler dinledim
orada. Bunların hepsi tek bir çığlıktan ibaretti: ekmek! ekmek! Dönüşte, bütün
sahneyi yeniden yaşıyor ve emperyalizmin önemini bir kere daha kavrıyordum.
Benim en büyük düşüncem, toplumsal soruna bir çözüm getirmek: Birleşik
krallığın 40 milyon nüfusunu kanlı bir iç savaştan kurtarmak için, bizler,
sömürge politikacıları, fazla nüfus yerleştirebileceğimiz, fabrikalarımızın ve
madenlerimizin ürünleri için yeni pazarlar kazanabileceğimiz yeni topraklar
elde etmek zorundayız. Her zaman söylerim, İmparatorluk bir mide meselesidir.
İç savaştan kaçınmak istiyorsanız, emperyalist olamaya mecbursunuz.” (Die Neue
Zeit, XVI, 1, 1898, s.304)
Eğer yukarıdaki gibi ekonomik güç
namlunun ucunda ise, batı toplumları gelişmişlik aşamasında barbarlığı
uyguladığı söylenebilir.
İşin bir başka boyutu da
sanayinin evrimleşmesi sürecinin ardından gelen çok uluslu şirketlerdir. Çok
uluslu şirketler kapitalizmin en yüksek aşaması olan emperyalizmi küreselleşme
adı altında üçüncü dünya ülkelerine kabul ettirmektedir.
Parçada geçen 1804’te kimi
gelişmemiş ülkelerin kazandıkları bağımsızlık bugün ne ölçülere ulaşmıştır? Bağımsızlık,
özgürlük çığlıkları dünya arenasında yankılanan ülkeler özgürlüklerini
birilerinin sunduğu tepsiden aldıklarında o istenen özgürlüğe, bağımsızlığa
erişebiliyorlar mı? Burada karşımıza küreselleşen dünyadaki çok uluslu
şirketler çıkmıyor mu? Daha da önemlisi bu özgür ülkeler ekonomik alanda
özgürler mi?
Son olarak bende Can Yücel gibi
ve onun anlatımıyla yazıyı bitirmek istiyorum.
"Yukarı yarım kürenin, aşağı yarım küreyi ezmesine, küreselleşme dendiğini
mimledik."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder